Evet aylar ayları kovaladı, daha sana hamile olduğumu
öğreneli 1 yıl bile olmadı… Bana sorsan yıllar oldu ve sen hep hayatım(ız)da
vardın zaten… Halbuki hepi topu 2,5 aylık bir bebeksin… Günümüz taze annelerinin
modası bu sosyal medya işleri. Ben de ayak uydurayım dedim. Adı üstünde sadece
notlar var sana, en sıkıcısından… Öğütler var dolu dolu, en anne kokanından… E
nereden çıktı bu ebeveyn kokan saçmalık?
Çift çizgi ile gelen pozitif mi pozitif bir yaşam, derken
bulantılar, uyku halleri, yer yer duygusal haller yer yer hassaslıklar ama
temelde değişmeyen hep tek bir his: heyecan! Bu heyecandan mıdır yoksa annelik
güdülerinden mi ya da hormonlardan mı bilmem, “evladın için bir şeyler yapma” arzusuyla
dolup taşıyor insan… İnsanlar imkanları doğrultusunda iyi ya da kötü elinden
geleni yapıyor elbet evladına. Biz de öyle… Ama işte eksik bir şeyler var hissi
kemirdi kemirdi kemirdi bu gariban taze anne olmaya çalışan kişiyi…
O eksiklik hissi, zamanla kendin de göreceksin ki, annende
hep var olan bir his… Sebebi: yaşadıkları; sebebi: özlemleri; sebebi: kayıpları; sebebi:
babasız kız sendromu! Korkma bu sendrom ile ancak kukumav kuşu gibi düşünür
dururum gerekli gereksiz şeyleri. İşte gerekli mi gereksiz mi bilmem, düşüne
düşüne bir de bu blog fikrini buldum…
İyilerin çok yaşamadığını söylerler ya, 28 yaşında vefat
etmiş babam: doğumumdan 1 gün önce… 1 gün! Ama ben babam için hep hep iyi
şeyler duydum, kötü tek bir şey duymadım. Bu büyük şans ve aynı zamanda
şanssızlık… 30 yaşına gelmiş koca (?!) bir kadın olarak, hala beni gördüğünde “Mehmet’in
kızı” diye ağlayan insanlar var… Ne kadar iyi bir insanmış, bir tek kişiyi bile
kırmazmış, hep kızı olsun istermiş, miş, mış, muş… Her çocuk için babasızlığın
çok zor olması ayrı bir konu, kız çocuk için bu denli kahraman bir babanın
yokluğu ayrı… Düşünürüm hep “Hayatta olsa bana neler anlatır, ne öğütler verir,
ne yollar gösterir, nasıl destekler, nasıl sarılır, nasıl gülümser….”. Dipsiz
bir kuyu, hiç bırakamadığın…
Bunun etkisinden hamileliğimin sonlarına doğru korkudan
neredeyse titremeye başladım, ya aynı şey sana da olur da babana ya da bana bir
şey olursa diye… Bu düşünce tek başına insana akıl sağlığını kaybettirebilir,
inan. Böyle böyle her anını aklıma kazımaya özümsemeye çalışması baş gösterdi
bende. Ama dedim yetmiyor… Ya bize bir şey olursa ve yaşamına dair tek bir
fikrimizi bilmezsen? Ya yanında olma güzelliği bize nasip olmazsa? Ahh kör
şeytan, sokma aklıma!
İşin özü; işte bu sayede çıktı bu blog işi… Sana öğütlerim,
hayat derslerim burada saklı olsun… Belki gelecekte gözlerinin içine bakarak,
ya da belki tartışarak ben söylerim bunları sana… Ama belki söyleyemem; hayat
bu… İstediğinde elinin altında olsun istedim. Hatta belki bir yanı eksik
yavrulara da bir ışık olur; belli mi olur?
Ve işte böylelikle geldik bu sayfaya oğlum… Demiştim sana; burada
sıkıcı öğütler, hayattan alınan dersler, hayal kırıklıkları, değişen fikirler
ve niceleri olacak sen ve tüm yavrular için. Belki ufacık da olsa ışık olur
umudu ile… E nasıl olsa öğütleri dinlemezsin, doğanın kanunu bu. Ama bir
ihtimal okumak etkili olur dedim :) Benden kurtuluş yok yani :)
Sana notlar’a hoşegeldin yavrum…
Hiç ihtiyaç duymaman dileğiyle…
Yüreğimiz, hevesimiz, hayalimiz ve herşeyimiz çocuklarımız.
YanıtlaSil