4 Temmuz 2015 Cumartesi

Sen de mi blog anne?!


Evet aylar ayları kovaladı, daha sana hamile olduğumu öğreneli 1 yıl bile olmadı… Bana sorsan yıllar oldu ve sen hep hayatım(ız)da vardın zaten… Halbuki hepi topu 2,5 aylık bir bebeksin… Günümüz taze annelerinin modası bu sosyal medya işleri. Ben de ayak uydurayım dedim. Adı üstünde sadece notlar var sana, en sıkıcısından… Öğütler var dolu dolu, en anne kokanından… E nereden çıktı bu ebeveyn kokan saçmalık?

Çift çizgi ile gelen pozitif mi pozitif bir yaşam, derken bulantılar, uyku halleri, yer yer duygusal haller yer yer hassaslıklar ama temelde değişmeyen hep tek bir his: heyecan! Bu heyecandan mıdır yoksa annelik güdülerinden mi ya da hormonlardan mı bilmem, “evladın için bir şeyler yapma” arzusuyla dolup taşıyor insan… İnsanlar imkanları doğrultusunda iyi ya da kötü elinden geleni yapıyor elbet evladına. Biz de öyle… Ama işte eksik bir şeyler var hissi kemirdi kemirdi kemirdi bu gariban taze anne olmaya çalışan kişiyi…

O eksiklik hissi, zamanla kendin de göreceksin ki, annende hep var olan bir his… Sebebi: yaşadıkları;  sebebi: özlemleri; sebebi: kayıpları; sebebi: babasız kız sendromu! Korkma bu sendrom ile ancak kukumav kuşu gibi düşünür dururum gerekli gereksiz şeyleri. İşte gerekli mi gereksiz mi bilmem, düşüne düşüne bir de bu blog fikrini buldum…

İyilerin çok yaşamadığını söylerler ya, 28 yaşında vefat etmiş babam: doğumumdan 1 gün önce… 1 gün! Ama ben babam için hep hep iyi şeyler duydum, kötü tek bir şey duymadım. Bu büyük şans ve aynı zamanda şanssızlık… 30 yaşına gelmiş koca (?!) bir kadın olarak, hala beni gördüğünde “Mehmet’in kızı” diye ağlayan insanlar var… Ne kadar iyi bir insanmış, bir tek kişiyi bile kırmazmış, hep kızı olsun istermiş, miş, mış, muş… Her çocuk için babasızlığın çok zor olması ayrı bir konu, kız çocuk için bu denli kahraman bir babanın yokluğu ayrı… Düşünürüm hep “Hayatta olsa bana neler anlatır, ne öğütler verir, ne yollar gösterir, nasıl destekler, nasıl sarılır, nasıl gülümser….”. Dipsiz bir kuyu, hiç bırakamadığın…

Bunun etkisinden hamileliğimin sonlarına doğru korkudan neredeyse titremeye başladım, ya aynı şey sana da olur da babana ya da bana bir şey olursa diye… Bu düşünce tek başına insana akıl sağlığını kaybettirebilir, inan. Böyle böyle her anını aklıma kazımaya özümsemeye çalışması baş gösterdi bende. Ama dedim yetmiyor… Ya bize bir şey olursa ve yaşamına dair tek bir fikrimizi bilmezsen? Ya yanında olma güzelliği bize nasip olmazsa? Ahh kör şeytan, sokma aklıma!

İşin özü; işte bu sayede çıktı bu blog işi… Sana öğütlerim, hayat derslerim burada saklı olsun… Belki gelecekte gözlerinin içine bakarak, ya da belki tartışarak ben söylerim bunları sana… Ama belki söyleyemem; hayat bu… İstediğinde elinin altında olsun istedim. Hatta belki bir yanı eksik yavrulara da bir ışık olur; belli mi olur?

Ve işte böylelikle geldik bu sayfaya oğlum… Demiştim sana; burada sıkıcı öğütler, hayattan alınan dersler, hayal kırıklıkları, değişen fikirler ve niceleri olacak sen ve tüm yavrular için. Belki ufacık da olsa ışık olur umudu ile… E nasıl olsa öğütleri dinlemezsin, doğanın kanunu bu. Ama bir ihtimal okumak etkili olur dedim :)  Benden kurtuluş yok yani :)

Sana notlar’a hoşegeldin yavrum…


Hiç ihtiyaç duymaman dileğiyle…

1 yorum:

  1. Yüreğimiz, hevesimiz, hayalimiz ve herşeyimiz çocuklarımız.

    YanıtlaSil